17 Şubat 2013 Pazar

çocukluğum...

çocukluğumdan uzaklaştıkça çocukluğuma olan özlemim aynı oranda hatta daha fazla artıyor. bazen o zamanlardan gözümün önüne düşen bir çizgi film karesi, bazen de kulağıma fısıldanan bir melodi.. durup dururken kafayı yemiş dedirtecek bir tebessüm oturtuyor çizgilerin derinleşmeye başladığı yüzüme..

annemin yeni kaynattığı salçayı ekmeğin üzerine sürerek, sokakta oynayan bana ve kardeşime camdan uzatması geldi aklıma. camdan uzatması, evet. giriş katta oturuyorduk ve bu bizim çok işimize geliyordu. sokakla evimiz iç içeydi sanki. dışardayken camdan beslenir, içerdeyken de sokaktaki arkadaşlarımızla saatlerce sohbet ederdik. öyle ki eve camdan girip çıkmışlığımız dahi vardı. dört mevsimin de ayrı zevki vardı sokakta. yağmur yağdığında çivi oynar, çamurdan tabak çanak yapardık. yazın çömlek patladı, istop; kışın kömür düğmeli organik kardan adam. geçen yıl çocuklarımla kardan adam yaptık, düğmeleri plastik şişe kapağı.. evimizin önünde yokuş vardı. yazın tahtadan yaptığımız bilyalı tekerleklere olayı ralliye bağladığımız arabalarla, kışın buz tuttuğunda üstüne oturduğumuz mukavvalarla kayardık o yokuştan. beş, on belki onbeş defa bıkmadan yorulmadan bir sonraki turun heyecanıyla çıkardık o yokuşu. kardeşimin bir torba     misketi vardı ama en kıymetlisi kafliğiydi. telle kumanda ettiği, raptiye ve pullarla süslediğimiz plastik arabası ne kıymetliydi. bütün kışı annemin ördüğü hırkayla geçirirdik de üşümezdik. bot, çizme koca sınıfta iki kişide vardı. iki buçuk liraya mehmet amcadan yarım bardak boza içer, üç liramız varsa elmalı şekercinin gelmesini beklerdik. toprak çeşitlerini bizzat doğada öğrenirdik. zaten bahar gelince derslerimizin büyük bölümünü dışarda işlerdik. beslenme saatinde annelerimiz de sıcak poaça ve böreklerle gelir hep birlikte pikniğe bağlardık olayı. nerede biliyor musunuz? şu an marmara forumun arzı endam eylediği, o zamanki adıyla madende. neden maden demeyin, maden var mıydı bilmiyorum ama modern adıyla mesire yeriydi. okulum da tam marmara forum'un karşısındaki ibnisa ilkokulu. okul demişken karşısındaki fırının sıcak ekmek kokusu otuz yıl önceden sanki zamanı yırtarak geldi. az mı pide bekledik ramazan kuyruklarında. solotestlerimizi okula götürür rahmetli öğretmenimizin turnuvalarından gerizekalı çıkmamak için sbs terleri dökerdik. düşerdik biz hem de ne çok. oynardık çünkü koşardık. en iyi merhemi üreten ilaç firması annelerimizdi. moraran yerlere çiğnenmiş şekerli ekmek. adam olduk mu bilmiyorum ama adam olacağımıza inanan barış amcamız vardı. eh barış abi aşk olsun. ne iyi abimizdin sen. gülhaneyi doldururdun yaz akşamlarında.

bu aş daha çok su kaldırır. biz velhasılıkelam diyelim. velhasılıkelam biz seksenlerin çocuklarıydık. koşan, terleyen, üşümeyi bilen, yağmurda ıslanmayı, şemsiyesi olanı inadına su birikintisine atlayıp ıslatmayı, sobanın arkasında ısınırken sızmayı, sobanın üstünde pişen çorbanın kokusuna uyanmayı yaşayan. yaşayan çocuklardık biz be...

1 yorum:

  1. Hatice Abla, harika bir yazı olmuş, tebrik ederim. Ne çocukluk varmış sizde; türünüzün son örneği olmamanızı Allah'dan temenni ederim. Okurken ne güzel tebessüm ettirdiniz bizi...

    YanıtlaSil