30 Aralık 2013 Pazartesi

Toplumun İslâm Harcına İhanet!

Akademik anlamda;
1) Siyaset Bilimci değilim; beş yıl kadar aktif siyaset içinde bulunmuşluğum, hayatım boyunca da pasif siyaset sayılabilecek alanlarla ilgilenmişliğim var.
2) Ekonomist değilim; işletme eğitimi almışlığım, parayla pulla ülke ekonomisinin reel göstergelerinin takibi dışında ilgisizlik ve muhabbetsizlik seviyesinde bir ilişkim var.
3) İlâhiyatçı değilim; hayatım boyunca diyanet, farklı cemaatler ve son on yıldır da meal okumaya çalışmaktan mütevellit nâkıs bir “Din Kültürü ve İslâm” literatürüm var.
4) Sosyolog değilim; hali hazırda eğitimini almaya devam ettiğim ve ilmini almaya ve yapmaya çalıştığım alan olarak heves ve gayretim var.
5) Gazeteci değilim; bir yıl akademik eğitimini (Yusuf Kaplan, Atilla Girgin, Ragıp Duran, Fahri Sarrafoğlu vd.) ciddi bir akademisyen ve alanında duayen isimlerden almışlığım, bir müddette alanda çalışmışlığım, yazmışlığım var.
6) Hukukçu ve tarihçi de değilim; zira ağırlıklı tarih olmak üzere her iki alanda da okuduğum kitap, takip ettiğim dergi ve yazarlardan müteşekkil birikimi fakir bir kültürüm var.
Kısacası serdettiğim fikir ve görüşler maalesef akademik bir nitelik değil, nicel bir halk görüşüne daha yakındır. Halk görüşünü ise asla ve kat’a küçümsümek mahiyetinde değil; bilhassa önemseyerek vurgulamak isterim. Zîrâ yetmişli yıllardan beri bu vatanın mütevâzı semtlerinde, mütevâzı ailelerin içinde her dönemi, düşüşü, kalkışı bizâtihî yaşamış biriyim. Çok kavga gördüm… Benden öncekileri de dinledim, okudum… Her kavgada en çok yumruk yiyen bu vatanın mütevâzı halkı. Bu halkın içinde ehl-i Kur’an diye tabir edeceğimiz bir kitle var ki, her darbede hükmen mağlûp edilmiş… Lâkin başlayan her yeni müsabakaya; kutsal bildiği dava hakkı için, o davanın düşmanları yahut karşıtları olarak görülen rakibi ile mücadele ruhuyla çıktı ringe. Ya elinden çekilen Kur’an’ı, ya başından çekilen örtüsü, ya da ayağından çekilen seccadesi. Bu nedenle hiç ruhen mağlûp hissetmedi, hissetmedik. Lâkin şu son günlerde öyle bir darbe teşebbüsü var ki kim galip gelirse gelsin, mağlûbiyyeti banko olan Müslümanlık. Hem de Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa ruhen. Bir benzeri ancak Abdülhamid Hân’ın düşürülmesinde bulunabilecek bir süreç yaşıyoruz. Müslümanın Müslümana olan mücadelesi. Arkasında her kim/kimler varsa çoktan kazandı. Haçlı kazandı. Siyonizm kazandı. Teşebbüs başarılı olursa kazanç tarif edilemez bir büyüklükte ve ebedîyyette olacak. Başarısız olunması durumunda ise siyasî ve ekonomik anlamda önü alınamaz bir yükseliş bu vatanı ve dahi İslâm coğrafyasını beklemekte. Ve fakat bu açılan yara Müslümanlarca kolay kapanamayacak ne yazık ki.. Bu toplumun İslâm harcına yapılan ihanet öyle kolay tamir edilemeyecek.
Boyumu aşan analizleri ve değerlendirmeleri yapan ve yapacak olan pek çok köşe yazarı, gazeteci ve siyasetçi varken; belki söylenmemiş, belki de kalbi aklına baskın bir yazı ile dertleşmek istedim. Bu vatanın çok yumruk yemiş, sembol üzerinden karşı cinse göre daha çok hüküm giymiş mütedeyyin bir hanımı (isterseniz kadını deyin önemi yok) olarak.
Şimdi yapılacak bir şey var: Kurtuluş mücadelesi veren nenelerimizin, dedelerimizin hayvan dışkılarının içinden toplayıp yedikleri arpalar ile ayakta durduğu gibi; bunca siyasî, hukukî, medyatik dışkının içindeki helâl bir avuç arpa ile dimdik ve lâkin yaralı olarak yola devam edeceğiz.
Allah yâr ve yardımcımız olsun.


hatice gökce kömürcü

24 Aralık 2013 Salı

Karun’u Hatırladım

İlginç bir şekilde dün gece Kur’an’daki “Karun” kıssası geldi aklıma. “Kasas” Sûresinde geçen, Musa aleyhisselâmın anlatıldığı âyetlerin devamında aktarılan, “ibret” alınması istenen kıssa.
Bağlamından koparmamak için baştan başlamakla beraber, ana mevzudan ayrılmamak ve uzatmamak için atlayarak, anladığımı aktarabilmeye gayret edeceğim.
“Kasas”
4. Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.
Eğer ibret alınacaksa bugüne taşınması gerekir diye düşündüğümde, her bir tanıma güncel karşılık bulmaya başlıyorum. Kişi değil sistem olarak düşünüyorum. Firavun’un güncel karşılığı “Siyonizm”; Haman’ın ABD; askerlerin ise kullanılan iktisadî ve militarist örgüt ve kuruluşlar olduğunu “zann”ediyorum. Bölünmüşlüğün ise pek çok versiyonu var: “ gelişmiş, az gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler”, “yakın doğu, uzak doğu, orta doğu”, “efendiler, köleler”, “etnik ve mezhep ayrılıkları ve çatışmaları”. Oğullar o zamanın savaşabilecek, başkaldırabilecek kesimini temsil ediyor, kadınlarsa güçsüz, savaşamayacak, peşinen boyun eğecek kısmını. (Bkz. Türkiye, Ortadoğu ve Afrika)
17. Musa: Rabbim! Bana lütfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara (ve suça itenlere) asla arka çıkmayacağım, dedi.
Firavun’un Haman’ın ve askerlerinin bu sistematik gücünün karşısında “Genç” ve “Tecrübesiz” Musa’nın (AS) uzun soluklu ilâhi iktidar yolculuğuna hangi “ibret” çıkarımı ve “zihnî” dönüşümü ile çıktığını anlıyorum devamında. “Farkındalık”, “Pişmanlık”, “İdrak” ve “Yepyeni İdeal”.
39. O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
“Bir grup AB büyükelçisiyle 17 Aralık’ta büyükelçilikte yemekte buluşan ABD elçisi Ricciardone’un “Halkbank konusunu dile getirmiştik. Sonuç alamadık. Şimdi imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” dediği öğrenildi.” Gündemdeki bu haberi ve öncesindeki âyeti birlikte okumanızı âcizâne tavsiye ediyor, bu yorumu da size bırakıyorum.
76-Doğrusu Karun, Musa'nın kavmindendi ve onlara karşı azıtmıştı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları gerçekten güçlü kuvvetli bir bölüğe ağır geliyordu. O zaman. kavmi ona şöyle demişti: "Güvenme (böbürlenme), çünkü Allah, güvenenleri (böbürlenenleri) sevmez.
Buradan itibaren artık kendi içimize dönmemiz gerekiyor. Zîra “Musa’nın kavmindendi” yeni bir başlık, sistem, ideoloji, sapkınlık türü. “Güç”, “Kuvvet”, “Anahtar” vurgu yapılan “Kâfir”lerden değil “Şaşan ve Aşan”lar üzerinden ibret-i âlem sunulan “Karun”.
78. Karun ise: O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).
Yorumsuz…  Sona yaklaşıyoruz.
86-Sen, sana kitap indirileceğini ümit etmiyordun; fakat Rabbinden bir rahmettir o. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!
Neyi nasıl anlamlandıracağına karar veremeyen, vicdanen rahatsız olan pek çok insan için belki de yeniden akıllara ve kalplere nazil oluyor Kitab-ı Furkan. Kâfir takımının ittifakta olduğu odağın karşısında durarak, arka çıkmaktan imtina ederek sağlama yapabiliriz. Uyarı açık ve net. Rahmet kâfirlerin karşısında olmaktır. Duruşun asaleti ise sona ayırdığım ve kendime düstûr edinmeye çalıştığım âyette diyerek “hak söz” ile noktalıyorum vesselâm…
55. Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler