1 Ocak 2014 Çarşamba

Suret ve Sîretin Psikolojik Açmazı

Biyolojik bitkisel hayat nedir, insana ne hissettirir bilmiyorum. Duygusal anlamda ise o arafta kalma hissini yakinen yaşıyorum. Ölüm ile kalım arasındaki o araf duygusunu. Hiç mücadele etmeden kalmak için. Gidişin penceresinden süzülen o ışık ölümü daha cazip gösteriyorken…
Son zamanlarda dillendirdiğim bir tanım; “içimde kocaman bir duygusal mezarlık var”. Özde hayatımı üzerine inşa ettiğim felsefî doğruları yapmaya çalışırken; görüntüde onca yanlış zanlara sebep olmak. Doğru görünen özü yanlış pek çok hayat yahut durumu serdedenlere bu kadar diyet ödetilmemişken. Çaresizliklerin içindeyken bile başkalarını çaresizliğe mahkûm etmemek için didinirken… Kabukla özü suret ile sîreti birleştirmenin imkânsız olduğunda; özü ve sîreti tercih ederek, kabuk ve surete göre yargılanıp, ebedî nefret ve suçlamaya mahkûm edilirken… Bütün dünyaya karşı durabilecek gücün olduğu halde, sevdiklerin ve değer verdiklerinle karşı karşıya kaldığında bir serçe gibi çaresiz ve sesi duyulmayan çırpınışlarla yüreğini anlatmaya çalışırken… Tek bir şey duyurmak istiyorum: “ben kötü biri değilim, kötülük de yapmadım/yapmam”.

Yusuf’un kuyusunda, Nuh’un gemisinde, İbrahim’in mancınığında, Musa’nın kaçışında, Meryem’in çıkmazında kendimi arıyorum. Yusuf gibi çaresiz, Nuh gibi canını terk ediş, İbrahim gibi hızla ateşe gidiş, Musa gibi suçluluk duyuş, Meryem gibi açıklayamadığının utancıyla geri dönüş… Sonra Amenerrasûlü’deki “Rabbin kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez” seslenişi geliyor araftaki aklıma; hayat penceresinden süzülen o ümit ışığı… Hani “O”nun ameller niyetlere göredir beyanına karşılık; özdekini/sîrettekini bilene ben kulunun niyazı da şudur:  “Rabbim! Niyetim sana mâlûm; amelim yanlışsa doğrult, kabuğu/sureti yanlışsa sevdiklerime özündeki/sîretindeki niyetimdeki hakikati göster!”   

hatice gökce kömürcü